Tarih Konu Anlatımı

Osmanlı Adalet Sistemi

Osmanlı Devleti’nde davalara devletin en yüksek dereceli hakimleri olan kazaskerler ile onların emrinde çalışan kadılar tarafından İslam hukukuna göre bakılırdı. Bu bakımdan osmanlı adalet sistemi İslam adliye teşkilatının bir numunesi idi. İslam adliye teşkilatının temelleri Peygamber Efendimiz zamanında atıldı.

İslâmiyetten önce adaleti temin edecek bir teşkilat mevcut değildi. Bu vazife kabileler arasında seçilen Hakemler tarafından yürütülürdü. Ancak bu hakemler verilen hükümleri tatbik etme gücünden mahrum olduklarından kuvvetlinin sözü geçerliydi.

osmanlı adalet sistemi
osmanlı adalet sistemi

İslamiyet’in gelişiyle fertlerin ve kabilelerin haklarını kendilerinin korumaları usulü kaldırılıp bu yetki merkezi bir otorite yani devlet başkanına verildi. Asr-ı Saadet’te davası olan Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e müracaat ederek hallederdi. Bu sebeple islamiyette ihtilaflı meselelere ilk bakan Peygamber Efendimiz idi.

Peygamber Efendimizin,  Hz Ömer Hz Ali gibi Ashab-ı kiramın büyüklerini davaları bakmaları için Kadı olarak tayin ettiği de olmuştur. Ayrıca Yemen Umman gibi fethedilen yerlere tayin ettiği valiler idari işlerin yanında adli işleri de yürütmüşlerdir. Muaz bin Cebel Ebu Ubeyde Bin Cerrah böyle sahabelerdir.

Bunlara gittikleri yerde nasıl hükmedeceklerini öğreten Peygamber Efendimiz gerektiğinde son mercii ve temyiz makamı durumunda idi.

Resulullah sallâllahûhu aleyhi ve sellem den sonra Hulefayi Raşidin de Adalet işleri ile bizzat ilgilendikleri, baş hakim durumunda oldukları gibi muhtelif merkezlere görevli kadılar ve valiler de tayin ettiler. Zaman zaman onlara yazdıkları talimatnameler de muhakeme usulüne dair mühim kaideler koydular.

 Hz Ömer’in Basra Valisi Ebu Musa El Eş’ari ye gönderdiği talimatname Bu bakımdan ehemmiyet arz eder Besmele ile başlayan talimatnamenin bazı kısımları şöyledir. Müminlerin Emir’i Allahu Teala’nın kulu ömer’den Abdullah Bin Kays a Allah’ın selamı üzerine olsun kaza muhakkak ki muhkem bir vazife olarak sana getirilen davalar üzerinde iyice düşün.

Mesele senin yanında açıklığa kavuşunca hükmünü ver ve derhal icra et. İcra edilmeyen bir hakkın faydası yoktur. Duruşma sırasındaki bakışlarında ve bulunduğun yerlerde adaleti elden koma.

Böylece ne zengin ne fakir adaletsizliğe uğrayacaklarından korkmasınlar. Davayı delille ispat etmek davalıya yemin ,davayı red edene düşer. Davayı hükmü bağladıktan sonra ertesi gün yanlış hüküm verdiğini anlarsan seni hiçbir şey hakka dönmekten alıkoymasın. Hakka dönmek hatada devam etmekten hayırlıdır. Getirilen davanın hükmünü kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şerifte bulamazsan İçtihat et kıyas yoluyla Allahu Teala’nın rızasına uygun düşeceğini umduğun hükmü ver.

Beyyine yani delil getirirse hakkını alır . Bu mühlet içerisinde değil getiremeyen yahut getirmeyenin aleyhine hüküm ver. İftira cezasına çarpılan yalancı şahitlikle tanınan ve akraba olanlar müstesna.

Müslümanlar biri diğeri hakkında şahitlikte bulunabilirler muhakeme sırasında insanlara karşı gazap ve hiddetten bağırıp çağırmaktan ve işlerin çok da ondan sıkıntı duymaktan ve ekşi yüzlü olmaktan sakın Allahu Teala işlerinde rızasından ayrılmayan kadıyı insanlar tarafından gelecek tehlikelerden korur ve yaptığı işlere hile karıştıran, Hüsn- ü niyeti olmayan kadıyı Allahu Teala Halk içinde rezil eder. Allahu Teala İhlas ile yapılan amelleri kabul eder.

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden sonra bu talimatname ve benzerleri İslam muhakeme usulünün esasıdır. Ayrıca İslam Adliyesi’nde Kadı ve diğer hüküm verme mevkiinde olanların dünyevi ve uhrevi müeyyide ve sorumluluklarla murakabe altına alındığı görülür.

Nitekim birçok büyük alim kaza yani hüküm vermenin ağır mesuliyetinden dolayı kabul etmekten çekinmemiştir. Gerek Asr-ı saadet’te gerekse Hulefa-i Raşidin döneminde adliye alanında uygulanan tatbikatlardan sonra gelen İslam devletlerinde de kurulan teşkilatlara esas olmuştur.

Abbasiler devrinde Ayrıca sarayın teşkilatının büyümesi sebebiyle bugünkü Adalet Bakanlığına karşılık kadılkudatlık makamı kurulmuştur ilk defa imam-ı Ebu Yusuf halife Harun Reşit tarafından kadılkudat olarak tayin edildi.

Bundan sonra başka şehirlere kadıların tayin terfi ve vazifeden alınma işlemleri kadılkudat tarafından yapılmaya başlandı. İhtiyaç halinde büyükşehirlere birden fazla kadı tayin edildi bu usül Abbasiler de muasır ve daha sonraki İslam devletlerinde de uygulanmıştır.

Günümüzdeki Adalet Bakanlığı ile temyiz Mahkemesi ve Yüksek İdare Mahkemesi başkanlıkları gibi görevlere karşılık gelen bu makam artık kadıları tayin etmeye ve halifenin vergi etkisini onun adına kullanmaya başladı. İslam devletlerinde kadının idare ettiği mahkemelerden başka doğrudan veya kısmen adaleti temin ile vazifeli teşkilatlar da vardı.

Mezalim mahkemeleri

Mevki ve nüfus sahibi kimselerin haksızlıklarına mani olmak maksadıyla halife veya Vezir adına hüküm veren kadıların baktığı mahkemelerdir. Halife ve vezirin mahkemede bulundukları da olurdu . Bugünkü benzeri, idare mahkemeleridir.

Kadılcund ; Ordu Kadısı teşkilatı

Askeri davalara bakardı bugünkü askeri mahkemelerin yerini tutardı. Şurta Polis Teşkilatı mahkemelere yardımcılık yapan, verilen kararı infaz eden Şurta’nın zaman zaman hüküm verme durumunda bulunduğu olmuştur. Dini ve sosyal bir vazifesi olan polisin herhangi bir haksızlık ve zulme meydan vermemesi için alim, dindar ve erkek olmasına dikkat edilirdi.

Hisbe teşkilatı

Esas vazifesi Emri Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker yani iyiliği emretmek kötülükten vazgeçirmek olup pek çok vazifesi yanında gerektiğinde kuvvet kullanarak meseleleri halleder. Ahlak ve asayiş ile ilgili davalara bakardı. Bugünkü belediye teşkilatının birçok işlerini Bu teşkilat yürütmekteydi. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletleri ile İlhanlılarda ,Eyyübiler’de Memlüklüler’de hep Abbasi Adliyesi model alınmıştır .

Dört halife devrinden sonra İslam devletleri arasında müstesna bir yeri olan Osmanlı Devleti ise her konuda olduğu gibi Adliyesi’nde de İslam hukukunun en hassas uygulayıcısı olmuştur . Zulmün Payidar olmayacağının zulüm üzerine kurulan devletlerin ne kadar büyük olsalar da ömürlerinin kısa olacağının farkında olan Osmanlılar Adalet mülkün esasıdır kaidesini kendilerini prensip edinmişlerdi.

Bizzat padişahlar tebaasının karşısında adalet önünde boyun eğme büyüklüğünü gösterilmişlerdi . Nitekim seferden dönerken askerinin ekinlerin içinden geçmelerini şikayet eden köylüye Kanuni Sultan Süleyman peki bizi kime şikayet edersin deyince köylü “seni kanuna şikayet ederiz kanuna ” demiş bu cevaptan çok memnun olan Kanuni böyle bir tebaası olduğu için Allahu teâlâ’ya hamd etmiştir.

Yalnız insanlara değil hayvanlara eziyet bile cezai müeyyideleri bağlanmıştı. Nitekim osmanlı adalet sistemi hakkında , bir kuşa eziyet ettiği görülen bir kuyumcunun Amme suçu işlemekten tevkif edilip Kadı huzuruna sevk edildiğini , Almanya’nın Kanuni Sultan Süleyman nezdindeki fevkalâde büyük elçisi Busbecq hayretle nakleder.

Çünkü Avrupa’da böyle bir şey suç sayılmamaktadır. Osmanlı etrafındaki memleketlerin halkı arasında büyük bir itibar kazanmış, hatta Balkanlardaki Hristiyanlar ülkeye giren Osmanlı sultanları hakkında bu gelen padişah adildir demişlerdir. Böylece Osmanlı yüksek Adaleti ve müsamahası sayesinde farklı dinlere ve milletlere mensup insanlar Osmanlılık çatısı altında 600 sene gibi dünya tarihinde başka hiçbir devlete nasip olmayan uzun bir ömür yaşamıştır.

Adalet teşkilatını kurarken önceki İslam devletlerinden ve faydalanan Osmanlı Devleti daha kuruluş yıllarında

Osmanlı Devleti’nde davalara devletin en yüksek dereceli hakimleri olan kazaskerler ile onların emrinde çalışan kadılar tarafından İslam hukukuna göre bakılırdı. Bu bakımdan osmanlı adalet sistemi konusunda İslam adliye teşkilatının bir numunesi idi. İslam adliye teşkilatının temelleri Peygamber Efendimiz zamanında atıldı.

islam hukukuna göre bu işi sağlam esaslara bağladı. Monarşi ile yönetilen devletlerin hepsinde olduğu gibi yasama yürütme ve yargı fonksiyonları padişahın elindeydi ancak padişah bu fonksiyonlarını vekilleri vasıtasıyla kullanır yargı fonksiyonlu da padişah adına onun tayin ettiği kadınlar yerine getirirdi.

Osman ülkesi kaza adını taşıyan yargı çevrelerine taksim edilmişti bunların her birine medreselerin yüksek sınıflarından mezun olmuş üstün ahlak ve ilmi ehliyet sahibi kimselerden 2 yıllığına kadılar tayin edilirdi. Mekke Medine gibi yerlerde Bu süre bir yıldı günümüzde noterlikte olduğu gibi sırada bekleyen herkesin göreve tayin edilebilmesi ve kadıların gittikleri yerlerde halkla içli dışlı olmalarına yol açmamak için tespit edilen bu 1 veya 2 yıllık süre sonunda kadılar merkeze gelerek yeni bir göreve atanmalarını beklerlerdi. Bu bekleme süresinde de medreselerde müderrislik yaparak Nazari bilgilerini geliştirebilirlerdi

Yapay Zekaya Osmanlı Adalet Sistemini Sorduk

Openai Chatgpt Dedi ki

Baştan belirtelim. Yapay zeka “Kadı” yerine yargıç diyor 🙂

 

Osmanlı İmparatorluğu’nda, kadılar yerel yönetimin yargı alanındaki önemli bir görevlisidir. Kadılar, yerel yargı yetkilisi olarak hukuki konularla ilgilenirler ve yerel hukuk uygulayıcıları olarak hizmet verirler. Ayrıca, Osmanlı toplumunda kadınların sosyal ve ailevi ihtiyaçlarını karşılamak için de görev yaptılar. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, kadıların rolü ve yetkileri azalmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun adalet sistemi, tarihi boyunca birçok farklı sistem ve yasalar tarafından belirlendi. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşuyla birlikte, Türk yasa ve hukuk gelenekleri, Arap yasa ve hukuk gelenekleri, İslam hukuk sistemi, ve Avrupa hukuk sistemi gibi farklı etkileri içermekteydi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun adalet sistemi, öncelikle İslam hukukuna dayanırdı. İslam hukuku, şeriat hukuku olarak bilinir ve Kuran ve Hadis gibi İslami kaynaklardan yararlanırdı. Osmanlı İmparatorluğu’nda, şeriat hukuku, yerel hukuklar ve yasalarla birlikte uygulanırdı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda adalet, öncelikle sultan tarafından yürütülür ve sultan, yargı yetkisini elinde tutardı. Sultan, yargıçları atayarak ve yargı işlerini denetleyerek adaleti sağlamakla yükümlüydü. Ancak, zaman içerisinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun büyümesiyle birlikte, yargı işleri daha kompleks hale geldi ve yargı işleri, yerel yargıçlar ve mahkemeler tarafından yürütülmeye başlandı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun adalet sistemi, zaman içerisinde birçok reform geçirdi ve Avrupa hukuk sistemi ile etkileşime girdi. Bu reformlar arasında, Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) gibi belirli hukuk reformları yer almaktadır. Bu reformlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun adalet sistemini daha şeffaf ve adil hale getirmek için yapılan çalışmalardır.

avicenna

Pedagojik makaleler ve her türlü faydalı bilgiyi sizlere sunmak için araştırmalar , analizler yapıyor ve özgün bilgilerle harmanlayarak sizlere sunuyorum. Destek olmanız beni mutlu eder. Teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir