MakaleTarih Konu AnlatımıTarih Slaytları

ÖABT Tarih Alan Eğitimi 1

Tarihin Eğitim Süreci - Tarih Alan Eğitimi 1

TARİH ALAN EĞİTİMİ

DÜNYADA TARİH ÖĞRETİMİ

Avrupa’da tarih, önceden hükümdar namzetlerini idarecilik sanatına hazırlayan bir disiplin olarak görülmüştür. Uzun bir süre klasik dillerin öğretimi için gerekli materyali sağlayan bir yardımcı araç olarak kalmış, 16. yüzyıldan sonra, dinî metinleri daha iyi anlamada gerekli tarihsel çerçeveyi sağladığı için tarih öğretimi önem kazanmıştır.

Tarihin millî öğretim ve eğitim değerini sezen ve bunun ilkokullarda okutulmasını isteyenlerden biri ve belki birincisi Martin Luther’dir. Luther tarihi, iyi örnekler vermesi itibariyle faydalı bulur.

Amos Comenius da ilkokulda tarih okutulmasına taraftardır. Ona göre tarih, duyguları tatmin etmesi, imgelemi tahrik eylemesi, fikri süslemesi, dili zenginleştirmesi, yargıyı kuvvetlendirmesi itibariyle eğitim değeri taşır. Tarih dersleri, muhtelif sınıflarda çocukların seviyelerine hitabedecek şekilde okutulmalıdır. Bir hazırlık safhasıyla, tarihe karşı ilgi uyandırılmalıdır. Comenius, pedagojik ilkelere uygun bir tarih öğretimi fikrine sahiptir. Fakat düşünceleri zamanında uygulama alanına konulmamıştır.

Basedow, isimlere fazla değer vermiş, sezgi vasıtası olarak Elementarwerk adlı eserindeki resimlerden faydalanmıştır.

Salzmann, yakın yurt tarihine ve tarih dersleri için gezinti yapılmasına yol açmakla önemli bir adım atmıştır.

Schlözer harp tarihi düşüncesiyle mücadele etmiş ve 1779 tarihinde çocuklar için yayımladığı, bir tarih kitabında, kültür tarihi konularına ve ev idaresi bahislerine önemli bir yer ayırmıştır.

Herbart, bütün derslere olduğu gibi, tarih derslerine de eğitsel bir amaç çizmiştir. Tarihî hayat, Herbart’a göre, çocuğa geniş ve ideal bir âlemin kapılarını açmalıdır.

Tarih insanlığın öğretmenidir. Bu böyle olmadığı zaman, bundan büyük ölçüde, öğretmenler sorumludur. Herbart tarih konularını biyojenetik esasa göre sıralamış, yani muhtelif tarih devirlerini ve tarih görüşlerini muhtelif çağlara tahsis etmiştir. (Kültür Basamakları Kuramı). Öğretmenin takririn yanında, tarihi kaynakları incelemesini, haritalar ve resimlerden faydalanmasını istemiştir.

Rousseau’ya göre, çocukluk dönemi için tarih öğretimi uygun değildir. Çünkü tarih, görünen olay ve olguların ötesindedir. Tarihi sebeplerive sonuçları kavramadan, olgulara nüfuz etmek mümkün değildir. Sebep ve sonuçları ile birlikte ele alınacak bir tarih dersi de bu çağdaki çocuk için uygun değildir. Rousseau’ya göre, tarih öğretimi için en uygun dönem, 15 yaş sonrasıdır.

Rousseau’dan günümüze kadar öğrenci  merkezli ve ilerlemeci (progressif) eğitimciler, tarihin çocuk için uygun bir ders olmadığını gündeme getirmiştir. Fakat Fransız İhtilali sonrası milliyetçilik akımlarının etkisiyle, ulus devletlerin meşruiyet ve siyasal toplumsallaştırma aracı olarak tarih derslerini ilköğretimin ilk aşamalarına kadar indirdikleri görülmektedir.

  1. yüzyıla gelindiğinde, tarih dersleri, millet-devlet sisteminin ortaya çıkışı ve demokrasi hareketlerine paralel olarak, laik bir zemin üzerinde, okul ders programlarında hak ettiği yeri almaya başlamış ve vatan terbiyesinin tamamlayıcı bir unsuru olduğu fikrinin altı çizilmiştir.

Demokrasilerde her bir vatandaşın seçmen, milletvekili, başbakan, cumhurbaşkanı olarak ülke yönetimine talip olabileceği gerçeği, onların her birine tarih öğretilmesini gerekli kılmıştır. Çünkü tarih en azından geçmişteki insan davranışlarını göstererek, muhtemel yöneticileri yönetme sanatına hazırlamaktadır. Üstelik yöneten ile yönetilen arasında ortak bir siyasal toplumsallaştırma temeli sağlayarak iletişimi kolaylaştırmaktadır.

  1. yy. da Batı’da ortaya çıkan uluslaşma sürecinin tüm dünya toplumlarını derinden sarsması, henüz bir bilim dalı haline gelen tarih disiplinine ulusların kökenini araştırma misyonunu yüklemiştir. Bu dönemde tarihçiler; ulus kimliklerin oluşmasına katkıda bulunmak için, uluslar arası farklılıkların ön plâna çıkarılması, bu farkların her milletin kendi yapısal özlerine dayandırılması, tarihin çok eskilere götürülerek bu farklılıklara, süreklilik kazandırılması eğilimi içine girmişlerdir.

Tarihin bir bilim olarak edebiyattan kopuşu ve okullara bir ders olarak konması, siyasal milliyetçilik anlayışının yükselmesi ile eş zamanlı olarak 19. yüzyılda gündeme gelmiştir.

20 yüzyıllarda tarihi bilgiye yönelik yapılan tartışmalar, tarihin içeriğini değiştirmemişse de o içeriğin farklı bir şekilde algılanmasına yol açmıştır. Tarih geçmişin bilgisi olmaktan sıyrılıp geçmişin şuanda yaşayan bilgisi haline geçmiştir. Bunun sonucu olarak, tarih bilgisinin muhtevasını oluşturan olay ve olgular kadar, bilgiyi keşfeden formüle eden ya da öğrenen bugünün insanı da önem kazanmıştır.

Dünya Savaşı sonrası, barışın sürekliliğini sağlayabilmek için tarih ders kitapları ve öğretim programlarının değiştirilmesi gündeme gelmiş ve bu bağlamda çalışmalar yürütülmüştür. Ancak, bu çalışmalar istenilen neticeyi vermemiştir. I. Dünya Savaşı sonrasında, savaşın getirdiği düşünce ortamında, gelecekte insanları savaştan korumak ve tarihi savaş alanı olmaktan kurtarmak için tarih ders kitapları ve öğretim programlarının değiştirilmesi gündeme gelmiştir.

1919’da Milletler Cemiyetine bağlı olarak “Co-operation Intellektuelle Komisyonu” kurulmuştur.

Milletler Cemiyetinin de öngördüğü şekilde ülkeler arasında ders kitaplarının düzeltilmesi için ikili anlaşmalar imzalanmıştır. 1919’da 5 Kuzey Avrupa ülkesi (Norveç, İsveç, Finlandiya, İzlanda, Danimarka) tarih ders kitaplarını gözden geçirmeye başlamıştır.

UNESCO’nun öncüsü olarak kabul edilen Cooperation Intellektuelle Komisyonu milletlerin birbirine

kin ve intikam beslemelerine sebep olacak unsurların tarih ders kitaplarından çıkarılmasını önermiş ve tarih kitaplarının düzenlenmesinde dikkat edilecek esasları 6 noktada toplamıştır.  Bunlar :

  1. Sadece gerçek olan olayları yazmak
  2. Herkes tarafından kabul edilen hukuk prensipleri dışında bir devletin suçluluğu ve suçsuzluğu hakkında kesin hüküm vermemek
  3. Yabancı bir millete karşı doğrudan ya da dolaylı olarak nefret, kin ve intikam hislerini aşılayacak sözler kullanmamak
  4. Savaşlar hakkında bütün gerçekleri söylemek, savaşın zararlı niteliği, felaketli sonuçları hakkında açıklamalar yapmak, savaşın getirdiği barışın devamlı bir barış olamayacağı fikrini aşılamak
  5. Milletler arasındaki ilişkileri barış yoluyla çözmeye çalışan örgütlerden söz etmek
  6. Sosyal, ahlaki, askerî erdemleri yalnız bir millete indirgememek

Dünya Savaşı sonrası barış yoluyla uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için Birleşmiş Milletler kurulmuş, bu örgüte bağlı olarak 16 Kasım 1945’te UNESCO hizmete girmiştir. Cooperation Intetlektuelle ve devamı niteliğindeki UNESCO uluslararası bir uzlaşma ve anlayış ruhu yaratmak için tarih ders kitaplarının yeniden gözden geçirilmesi konusunu gündeme getirmiştir.

Dünya Savaşı’nın hemen sonrası, Avrupa Konseyi ve UNESCO başta olmak üzere Georg Eckert Enstitüsü’nün başlattığı uluslararası çatışmaları durdurma ve barışı koruma adına ders kitaplarındaki ön yargıları ve yanlışlıkları ortadan kaldırma çabalarının başladığı dönemdir.

UNESCO’nun o dönemde yürüttüğü çalışmalarının, ağırlıklı olarak ders kitaplarında düşmanlık ifade eden ibarelerin çıkarılması üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.

  1. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde gelişmiş ülkelerde tarih öğretimine yüklenen diğer bir misyon da tarih öğretimi aracılığıyla insanlığa saygı ve yurttaşlık bilincinin geliştirilmesidir.

1945 ve 1965 yılları arasında tarih ders kitapları revizyonu ile ilgili toplam 146 konferans yapılmıştır. Tarih ders kitaplarındaki peşin hükümlerin ve intikam duygusunun giderilmesine yönelik olarak 1950’de İngiltere ve Almanya, 1954’te Fransa ve Almanya arasında ikili kültür anlaşmaları imzalanmıştır. Dünya barışını, eğitim yoluyla tesis etmek amacıyla tarih ders kitaplarının karşılıklı gözden geçirilmesi bağlamında Türkiye de benzer ikili antlaşmalara imza atarak taahhütlerini yerine getirmiştir.

Lee ve Ashby 1970-2000 arasındaki otuz yıllık periyotta İngiltere’de tarih eğitiminin karmaşık biçimlerde değiştiğini belirtirler.

Buna göre 1960’larda yapılan tarih öğretimi neredeyse tamamen içerikle ilgilenirken; 1990’ların başında içeriğe yönelik konular ülkede geniş bir tartışma zemini bulmasına rağmen yeni “Ulusal Program” tarihe bir disiplin olarak odaklanmıştır.

Politikacı, gazeteci ve bazı tarihçiler belirli öykülerin ideolojik anlamlarıyla ilgilenirken; birçok öğretmen, ders kitabı yazarı ve araştırmacının ilgi odağında tarih disiplini ile ilgili olarak öğrencilerin düşüncelerini geliştirme yer almıştır.

  • Tarih ve sosyal bilgiler öğretim programları, 2000-2015 yılları arasında Kanada, ABD ve Avrupa’da tarih disiplininin ve öğrenmenin doğasına yönelik yeni anlayışlar doğrultusunda yeniden düzenlenmiştir.

avicenna

Pedagojik makaleler ve her türlü faydalı bilgiyi sizlere sunmak için araştırmalar , analizler yapıyor ve özgün bilgilerle harmanlayarak sizlere sunuyorum. Destek olmanız beni mutlu eder. Teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir