Makale

Eğitim Teorileri

Eğitim Teorileri Üzerine

Eğitim teorileri , eğitim sürecinde kullanılan yöntemlerin, stratejilerin ve araçların neden ve nasıl işlediğini açıklamak amacıyla geliştirilmiş olan teorik çerçevelerdir. Eğitim teorileri, öğrenme ve öğretme süreçlerine ilişkin farklı yaklaşımları içermektedir.

İşte bazı eğitim teorileri :

  1. Davranışçılık: Davranışçılık, ilk olarak Amerikalı psikolog John B. Watson tarafından geliştirilmiştir. Watson, psikolojinin amacının insan davranışlarını gözlemleyerek öğrenmeyi anlamak olduğunu savunmuştur. Davranışçılık, daha sonra B.F. Skinner, Ivan Pavlov ve Edward Thorndike gibi diğer psikologlar tarafından da geliştirilmiştir. Bu psikologlar, öğrenme sürecindeki davranışların sonuçları ve çevresel faktörlerin önemine dikkat çekmişlerdir.
    Education theories
    Eğitim Teorileri

     

    Davranışçılık, psikolojik bir teori olarak, öğrenme ve davranışları dışsal faktörlerin, özellikle ödüllendirme veya cezalandırma gibi öğrenme sürecine dahil olan teşviklerin, sonucu olarak ele alır. Bu teori, insan davranışını, çevresel faktörler tarafından belirlendiği varsayımına dayanır. Davranışçılık, öğrencilerin nasıl davrandığı, öğrendikleri şeylerin ne kadarını hatırlayabilecekleri üzerinde belirleyici bir faktördür. eğitim teorileri ne devam ediyoruz.

    Davranışçılık teorisinin temel özellikleri

    • Öğrenme sürecinde, öğrencilerin davranışları gözlemlenir ve ödül ve ceza gibi dışsal uyaranlarla öğrenmeleri sağlanır.
    • Öğretmenlerin, öğrencilerin davranışlarını kontrol etmelerine yardımcı olmak için disiplin, ödül ve ceza gibi yöntemler kullanmaları önerilir.
    • Bu teori, öğrencilerin pasif olarak bilgiyi alacağına inanır ve öğrenmenin sadece dış uyaranlarla tetiklenebileceği fikrine dayanır.
    • Davranışçılık, sıklıkla öğrencilerin kısa vadeli hedeflere odaklanmasına neden olabilir ve öğrencilerin uzun vadeli öğrenme ve gelişimlerini göz ardı edebilir.
    • Davranışçılık, öğrencilerin duygusal veya motivasyonel faktörlerini göz ardı edebilir ve öğrencilerin öğrenme sürecindeki deneyimlerini veya ilgi alanlarını göz ardı edebilir.
    • Bu teori, öğrencilerin öğrenme sürecinde yaratıcılık ve özgünlük göstermelerini teşvik etmez ve sadece belirli bir öğrenme sonucunu elde etmek için dışsal uyaranlara bağımlı hale getirilebilirler.

    Davranışçılık teorisi, öğrencilerin öğrenme sürecinde sadece davranışlarının kontrol edilmesine ve ödül-ceza yöntemlerinin kullanılmasına odaklandığı için eleştirilere maruz kalmıştır. Bununla birlikte, davranışçılık, özellikle disiplin ve öğrencilerin uyması gereken kurallar gibi durumlarda yararlı olabilir.

  2. Bilişsel teori: Öğrencilerin zihinlerinde nasıl bilgi işlediğine ve öğrenme sürecinin nasıl gerçekleştiğine odaklanır.

Bilişsel teorinin öncüsü olarak Jean Piaget ve Lev Vygotsky gibi isimler gösterilebilir.

Jean Piaget, İsviçreli bir psikologdur ve bilişsel gelişim teorisi konusunda öncü olarak kabul edilir. Piaget, çocukların düşünce süreçlerinin farklı evrelerden geçtiğini öne sürmüştür. Bu evreler; sensörmotor, önoperasyonel, konkret işlemsel ve soyut işlemsel olarak adlandırılır.
Lev Vygotsky ise Rus bir psikologdur ve sosyal öğrenme teorisi konusunda öncü olarak kabul edilir. Vygotsky’ye göre, sosyal çevre, çocukların düşüncelerini ve davranışlarını etkiler. Buna ek olarak, Vygotsky, zihinsel işlevlerin toplumsal etkileşimler sonucu geliştiğini öne sürmüştür.
Her iki psikologun teorileri de bilişsel teorinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur ve hala günümüzde bilişsel teorinin temelini oluşturmaktadır.

Bilişsel teori, insan düşüncesinin ve zihinsel süreçlerinin nasıl işlediğini anlamaya odaklanan bir psikoloji ve bilişsel bilim teorisidir. Bu teoriye göre, insanlar çevrelerindeki bilgileri işleyerek anlam yaratırlar ve bu bilgileri saklayarak sonraki deneyimleri ve bilgileri anlamak için kullanırlar.

Bilişsel teori, düşünce süreçlerini anlamak için çeşitli modeller, algoritmalar ve stratejiler kullanır. Örneğin, bilgiyi işleme modeli, bilgiyi almak, işlemek ve depolamak için farklı işlem adımları olduğunu öne sürer. Bu adımlar arasında duyusal bellek, kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek yer alır.

Bilişsel teori, öğrenme ve öğretme ile de ilgilidir. Bu teoriye göre, insanlar öğrenirken çevrelerinden bilgiyi işleyerek anlamlar yaratırlar. Öğrenme süreci, öğrencilerin önceden sahip oldukları bilgi, ilgi düzeyleri ve motivasyonları gibi faktörlere de bağlıdır.

Bilişsel teori, psikoloji, bilişsel bilimler ve eğitim alanlarında yaygın olarak kullanılmaktadır ve insan düşüncesinin nasıl işlediğini daha iyi anlamak için sürekli olarak araştırılmaktadır.

  1. Yapılandırmacılık: Öğrencilerin öğrenmelerini, deneyimlerini ve önceki bilgilerini kullanarak yapmalarına odaklanır.

Yapılandırmacılık kuramının öncüsü, Sovyet psikolog Lev Vygotsky’dir. Vygotsky, 20. yüzyılın başlarında yaşamış ve öğrenme ve gelişme konularında birçok araştırma yapmıştır. Yapılandırmacılık kuramı, Vygotsky’nin sosyal kültürel teorisine dayanır.

Vygotsky’ye göre, öğrenme süreci, sosyal etkileşimler ve öğrenenin önceden sahip olduğu bilgiler ile birlikte gerçekleşir. Bu nedenle, öğrenmenin sosyal ve kültürel bir süreç olduğunu savunur. Vygotsky, öğrenmenin, öğrencilerin öğrenme ortamlarında sosyal etkileşimler yoluyla öğrenmeleri ve bu öğrenmeleri kendi önceden sahip oldukları bilgilerle birleştirmeleri gerektiğini savunur.

Vygotsky’nin bu teorisi, yapılandırmacılık kuramının temelini oluşturur. Yapılandırmacılık, öğrencilerin öğrenme sürecine aktif olarak katılmalarını teşvik eder ve öğrenmenin önceden sahip olunan bilgilerle birleştirilerek yapılandırıldığına inanır.

Yapılandırmacılık (constructivism), eğitim ve öğretim alanında bir öğrenme kuramıdır. Bu kurama göre, öğrenciler aktif bir şekilde öğrenmeleri ve anlamlandırmaları için öğrenme sürecine katılmak zorundadırlar. Yapılandırmacılık, öğrenmenin, öğrencilerin önceden sahip oldukları bilgi ve deneyimlerini kullanarak yeni bilgi ve anlamlar oluşturdukları bir süreç olduğunu savunur.

Bu kurama göre, öğretmenin görevi sadece bilgiyi aktarmak değil, öğrencilerin öğrenme sürecinde aktif olarak yer almalarını sağlamaktır. Öğrencilerin öğrenmelerini ve anlamlandırmalarını sağlamak için, öğretmenin farklı öğrenme stillerini ve öğrencilerin önceden sahip oldukları bilgi ve deneyimleri dikkate alması gerekmektedir.

Yapılandırmacılık ayrıca, öğrencilerin kendilerini keşfetmelerini ve kendi bilgilerini yapısını oluşturmalarını teşvik eder. Öğrenmenin anlamlı bir süreç olduğunu ve her öğrencinin kendine özgü bir öğrenme tarzına sahip olduğunu kabul eder. Bu nedenle, yapılandırmacılık, öğretmenlerin öğrencilerin bireysel özelliklerini ve öğrenme stillerini dikkate alan bir öğretim yaklaşımı benimsemelerini gerektirir.

  1. İşbirlikçi öğrenme: Öğrencilerin birlikte çalışarak öğrenmelerine, fikirlerini ve düşüncelerini paylaşmalarına odaklanır.

İşbirlikçi öğrenme yaklaşımının öncüsü, Lev Vygotsky ve Jean Piaget’dir. Vygotsky, öğrenmenin sosyal ve kültürel bir süreç olduğunu ve öğrencilerin öğrenme sürecine aktif olarak katılmaları gerektiğini savunan sosyal kültürel teorisiyle bilinir. Vygotsky’ye göre, öğrenciler birbirleriyle etkileşim halinde olmalı ve birbirlerine yardımcı olarak öğrenmeli.

Piaget ise, öğrenmenin bireysel bir süreç olduğunu savunur. Ancak, işbirlikçi öğrenmenin öğrencilerin kendi fikirlerini ve anlayışlarını birbirleriyle tartışarak geliştirmelerine yardımcı olduğunu düşünmüştür. İki teori birleştirildiğinde, işbirlikçi öğrenme, öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerini yönetmelerine ve birbirleriyle etkileşimde bulunarak öğrenmelerine olanak tanıyan bir öğrenme yöntemi olarak ortaya çıkar.

İşbirlikçi öğrenme, öğrencilerin bir araya gelerek bir konuda çalışmaları ve öğrenmeleri için birbirlerine yardım ettiği bir öğrenme yöntemidir. İşbirlikçi öğrenme, öğrencilerin birbirleriyle etkileşime girmelerine ve birbirlerine öğrenme sürecinde destek vermelerine olanak tanır. Bu yöntem, öğrencilerin birbirlerine karşı sorumluluk hissetmelerini, birbirlerinin görüşlerini dinlemelerini ve birbirlerinin fikirlerini değerlendirmelerini sağlar.

İşbirlikçi öğrenme, öğrencilerin bir araya geldiklerinde farklı öğrenme stillerini kullanmalarını sağlar. Örneğin, bir öğrenci görsel bir öğrenme stilini kullanırken, diğer öğrenci işitsel bir öğrenme stilini kullanabilir. Bu sayede, öğrencilerin farklı öğrenme stillerine göre çalışarak öğrenmeleri mümkün olur.

İşbirlikçi öğrenme, öğrencilerin birbirlerinden öğrenmeleri ve birbirlerine öğretmeleri için bir fırsat yaratır. Bu yöntem, öğrencilerin öğrenmeyi daha keyifli hale getirir ve öğrencilerin birbirleriyle daha iyi ilişkiler kurmasına yardımcı olur. İşbirlikçi öğrenme, ayrıca öğrencilerin iletişim, işbirliği ve problem çözme becerilerini geliştirmelerine de yardımcı olur.

  1. Öğrenme toplulukları: Öğrencilerin, birbirleriyle bir araya gelerek öğrenmelerine odaklanır.

Öğrenme toplulukları teorisi, Jean Lave ve Etienne Wenger tarafından geliştirilmiş bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu teori, öğrenmenin sosyal bir süreç olduğunu ve öğrenme topluluklarına katılan bireylerin öğrenmelerini ve gelişimlerini arttırdığını savunur.

Öğrenme toplulukları teorisi, bir öğrenme topluluğunun, ortak bir ilgi alanı veya uğraşı olan bireyler tarafından oluşturulduğunu ve bu topluluğun bir arada çalışarak, birbirlerinden öğrenerek ve bilgiyi paylaşarak öğrenmeyi arttırdığını iddia eder.

Bu teoriye göre, öğrenme toplulukları, üyelerinin farklı tecrübeleri, bakış açıları ve bilgi birikimleri sayesinde birbirlerinin öğrenmelerini ve gelişimlerini arttırırlar. Bireyler bir arada çalışarak, problem çözme ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirirler ve topluluk içindeki öğrenmeleri, günlük hayattaki deneyimlerine de yansıyarak daha anlamlı hale gelir.

Öğrenme toplulukları teorisi, öğrenmenin topluluklar halinde yapıldığı, deneyimlerin paylaşıldığı ve her bireyin öğrenme sürecinde aktif bir rol oynadığı bir öğrenme ortamı sunar. Bu yaklaşım, öğrenmeyi bir bireysel çaba değil, sosyal bir eylem olarak ele alır ve bireylerin öğrenmelerinin, bir topluluk içinde yer alarak ve birbirlerine destek vererek daha verimli hale geleceğini savunur. eğitim teorileri

  1. Öz-yönetimli öğrenme: Öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerini kontrol etmelerine, sorumluluk almalarına ve kendilerini motive etmelerine odaklanır.

Öz yönetimli öğrenme, öğrencilerin öğrenme sürecini kendi kendilerine planlayıp yönettiği, öğretmenin rolünün daha çok rehberlik ve destek olduğu bir öğrenme yaklaşımıdır.

Bu yaklaşımda, öğrenciler öğrenme hedeflerini belirleyerek, öğrenme süreçlerini planlayarak, kaynakları seçerek ve değerlendirerek, öğrenme ilerlemelerini takip ederek, kendilerini yönetirler. Öğretmenler ise öğrencilerin öz yönetimli öğrenme süreçlerinde, öğrencilerin ihtiyaçlarını belirleyerek, öğrenme kaynaklarına erişimlerine yardımcı olur, süreci takip eder, geri bildirim verir ve öğrencilerin öğrenme hedeflerine ulaşmaları için rehberlik yaparlar.

Bu yaklaşım öğrencilerin öğrenme sürecine daha aktif katılımını sağlar, öğrencilerin öğrenme hedefleri ve öğrenme stillerine uygun bir öğrenme ortamı yaratır ve öğrencilerin özgüvenlerini arttırır. Ayrıca, öğrencilerin öğrenme hedeflerine ulaşmak için gereksinim duydukları becerileri geliştirmelerini ve sürdürülebilir bir öğrenme alışkanlığı kazanmalarını sağlar.

Öz yönetimli öğrenme, öğrencilerin gelecekteki öğrenme ihtiyaçlarına ve mesleki becerilere yönelik bir hazırlık sağlar. Bu yaklaşım, öğrencilerin öğrenme sürecinde aktif bir rol alarak, öğrenme hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştırır ve öğrencilerin öğrenme sürecine katılımını arttırarak, öğrenmenin anlamlı ve kalıcı olmasını sağlar.

Öz yönetimli öğrenme yaklaşımının öncüleri arasında Carl Rogers, Paulo Freire, Malcolm Knowles ve Lev Vygotsky gibi düşünürler bulunmaktadır.

Carl Rogers, öğrenme sürecinin öğrencilerin önceliklerine ve ilgi alanlarına dayandırılması gerektiğini savunmuştur. Öğrencilerin öz-yönetimli öğrenme süreci, öğrencilerin kendilerini tanımalarına ve kendi öğrenme ihtiyaçlarına uygun bir öğrenme ortamı yaratmalarına izin verir.

Paulo Freire, öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerinde aktif katılımını savunan eleştirel pedagoji yaklaşımının öncülerinden biridir. Freire, öğrencilerin öğrenme sürecine dahil edilmesi ve öğrenme materyallerinin onların deneyimlerine dayandırılması gerektiğini savunmuştur.

Malcolm Knowles, yetişkin öğrenmesi alanında öz-yönetimli öğrenme yaklaşımının öncülerinden biridir. Yetişkinlerin öğrenme sürecinde aktif katılımı ve kendi öğrenme ihtiyaçlarının belirlenmesi gerektiğini savunmuştur.

Bu teorilerden her biri, eğitim sürecinde öğrencilerin öğrenme ve gelişimlerine farklı bir şekilde katkıda bulunur. Eğitimciler, öğrencilerin ihtiyaçlarına ve özelliklerine uygun bir eğitim yaklaşımı seçmek için bu teorileri kullanabilirler.

avicenna

Pedagojik makaleler ve her türlü faydalı bilgiyi sizlere sunmak için araştırmalar , analizler yapıyor ve özgün bilgilerle harmanlayarak sizlere sunuyorum. Destek olmanız beni mutlu eder. Teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı